Komşuluk ve imece, kaybolmaya yüz tutan gelenekler arasında… Yavaş yavaş kaybolan bu iki gelenek, kendimize bazı soruları sormamızı da zorunlu kılıyor. Acaba bunlar mahsus mu kaybettiriliyor? Bundan bir yararı olan mı var? Bunların her zaman kolayca yanıtını bulamıyoruz. Ama bizim bunlardan zarar görenler arasında yer aldığımız bir gerçek…
Ülkelerin özellikle topluma götürülen hizmetlerin örgütlenmesinde, geleneklerden büyük ölçüde yararlandıklarını görüyoruz. Günün gereksinmeleriyle geleneksel motiflerin sentezi, hem toplumun hizmet modelini sahiplenmesini kolaylaştırmakta ve hem de kök salmasını olanaklı kılmaktadır.
Küçük ve orta ölçekli işyerleri, genellikle aynı sanayi sitesinin içinde ve bitişik düzen kurulmuş yapılarda, sırt sırta yaşadıkları için, yoğun komşuluk ilişkileri geliştirmişlerdir. Zor zamanlarında birbirine yardım etmek, elindeki olanakları paylaşmak, komşuluk geleneğinde vardır.
Türkiye’de 1997 istatistiklerine1 göre, sigortalı olarak işçi çalıştıran işyerlerinin %98,47’si ve işçilerin %56,92’si, 50 ve daha az sigortalı çalıştıran küçük ölçekli işyerlerinde; sigortalı işçi çalıştıran işyerlerinin %99,8 ‘ı ve işçilerin %80,79’u, 250 ve daha az işçi çalıştıran küçük-orta ölçekli işyerlerinde çalışmaktadır. Sigortasız çalışanlarla, ücretin işe karışmadığı aile işletmeleri de gözönüne alınırsa bu rakkam daha da yükselmektedir.
Küçük ölçekli işyerleri, sanayi sitelerinde ve yapışık düzen kurulmuş işyerlerinde iş görmektedirler. Bu düzen, sosyolojik olarak, komşuluk ilişkilerinin ve yardımlaşmanın da gelişmesi için uygun bir düzendir. Bu ilişkiler düzeni içerisinde, tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri bazı işleri ortaklaşa gerçekleştirmelerine olanak vermektedir. Bunlar arasında, su, elektrik, kanalizasyon vb gereksinmelerin yanında, muhasebe, bakım onarım, mutfak, kapasite fazlası işin bölüşülmesi, kaldırma iletme araçlarının ya da basınçlı kapların bakımı gibi konuları sayabiliriz. Bütün bu saydıklarımız için, küçük işyerinde, gerek insangücü gereksinmesi karşılanamayacağı için ve gerekse de bunun için yapılması gereken yatırıma olanak olmadığı (ve yersiz olduğu) için, imece ya da komşuluk ilişkileri içerisinde, bu da olmazsa, bu hizmeti sunan aracı bir kurumdan satın alınması yoluyla çözülmektedir. Ancak satın alınıyor olsa bile, komşuluk ilişkileri çerçevesinde, bir süreklilik ve bunun temelinde bir dayanışma yatmaktadır.
Komşuluk ve imece temalarına değinmemizin bir başka nedeni de temelinde gönüllülüğün yatmasıdır. Çünkü “zor”la istenen sonucun alınmadığı bunun sürdürülebilir olamayacağı her fırsatta görülmüştür.
Sağlık konusuna gelince… Bir kaç ayrıksı durum dışında, dayanışmanın bu alanda da sağlanamadığı görülmektedir. Sanayi sitelerinin yakınında kurulmuş bulunan poliklinikler ya da sağlık kabinleri, yaralananlar için ilk yardım yapmakta ya da işçilerin işe giriş sağlık raporlarının sağlanmasını “şeklen” çözmektedirler. Bu girişimlerin hiçbirinin kökeninde, koruyucu hizmet yaklaşımı yatmamaktadır. İşyerinin çalışma ortamının geliştirilmesi, işçilerin sağlık muayenelerinde, meslekle ve işyeri koşullarıyla işçinin sağlığı arasında köprü kurulması gözetilmemektedir. Ek olarak, yöreye özgü ya da karakteristik olan da gözetilmemektedir. Sözgelimi, sanayi sitelerinde, karakteristik olan mesleksel sağlık ve güvenlik uygulamalarının öncelikli olarak ele alınmasıdır. Buna karşın, her yerde “tek tip” yaklaşım (tedavi edici olanı) dayatılmaktadır. Bunlar önemli bir eksiklerdir.
1982 yılından beri küçük sanayi sitelerinde yürüttüğümüz çalışmalar, bunun altında şu etmenlerin yattığını ortaya koymuştur :
-
Birincisi, sağlık konusunda, tehlike gerçekleştikten sonra (yaralanma, hastalanma) bir arayış içerisine girmeye yönlendiren tutum ve davranışlardır. Bu büyük ölçüde, toplumun sağlık eğitimi, deneyimlerle ilgilidir.
-
İkincisi, ilkeli ve çağdaş hizmet sistemlerinin varolmaması veya az da olsa varolana kolay erişilememesidir. İşverenler, hizmetin iyisini tanımış bile olsa (yurtdışında, büyük işyerlerinde vb), istemiş olsalar bile, bunların kendi işyerinde gerçekleşmesi için olanakları elverişli değildir.
-
Üçüncüsü, 50’den çok işçi çalıştıran işyerlerinde zorunlu olan işyeri hekimliği uygulamasının, yalnızca varlığı izleniyor; ama amaçları doğrultusunda ve nitelikli hizmet sunulup sunulmadığı izlenmiyor.
-
Dördüncüsü, iş sağlığı güvenliği mevzuatındaki yaklaşıma uyan, yani çok-bilimlilik ve takım oyun temelinde bir hizmet zincirinin kurulmuş ve yaygınlaştırılmış olmaması, iş hukuku mevzuatının tümüyle ve heryerde eşit olarak uygulanmasını engellemektedir.
-
Beşincisi, küçük işyerlerinin iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözülmesi için, kendi olanaklarını biraraya getirme (imece, ortaklaşa çözümler, çözüme katılma) uyaranının verilmemiş olmasıdır
İş sağlığı güvenliği mevzuatına göre, hizmet sisteminin odak noktasında işyeri hekimi vardır. Genel Sağlığı Koruma Yasası (Um.Hıf.K) ile öngörülen, işyeri hekiminin görevlerini ve işyeri sağlık örgütlerinin boyutunu ortaya koyan üç yasal dayanak vardır :
-
İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik’in (İşy.Hek.Yön.) çeşitli maddeleri,
-
Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü’nün 3.maddesi,
-
İş Sağlığı Güvenliği Tüzüğü’nün 105-106.maddeleri…
İşy.Hek.Yön.’e baktığımızda, işyeri hekimine tüm bu dallarla ilgili görevlerin de verildiğini görmekteyiz. Örneğin, işyeri hekiminin tıbbi teknik görevleri üç başlık altında toplanmıştır:
A. İşyeri Hijyeni ve Güvenliği konularında inceleme ve araştırma
B. İşçi Uyumu
C. Sağlık Eğitimi.
Bu başlıklar altında “çalışma şartlarının değerlendirilmesine” de değinilmektedir (Madde 2-A.b): “ısı, gürültü, aydınlatma, havalandırma, iyonizan ve iyonizan olmayan ışınların, zehirli gazlar ve buharların, çözücülerin ve tozların etkilerini gereken hallerde ölçmelere başvurarak yeterli biçimde değerlendirilmesi”.
Henüz ülkemizdeki hekimlerin, tıp fakültesinde bile “iş hekimliği” alanında eğitilmediğini düşünürsek, mühendislik fakültelerinde öğretilmesi gereken fiziksel ve kimyasal etmenlerin zararlarıyla bunların ölçme tekniklerini bilmelerinin boş bir hayal olduğu ortaya çıkar.
O zaman, iş hekimliği hizmetinin verilebilmesi için, yukarıda tanımlanan farklı bilim dallarından gelen takım oyuncularının yanında, araç gereç donanımına, kütüphane-bilgisayar, sürekli eğitim ve işçi-işveren desteğine gereksinmesi vardır. Yönetmeliğe konulmamış olmasına karşın, hizmeti gerektiği gibi verebilmek için, hekimle birlikte çalışacak mühendis, hemşire, sosyal görevli, psikolog vb ekip elemanlarının da harcadığı süreyi koruyucu hizmetlere eklemek gerekmektedir.
Dolayısıyla “işyeri hekimi”ne tanınan süre ile, “iş hekimliği”ne tanınan süreyi de birbirinden ayırmak gerekmektedir2. Bir işyerinde yürütülen çalışmalarda, takım oyununa uyulup uyulmadığının üzerinde durulması, en az “işyeri hekimi”nin koruyucu hizmet verdiği sürenin üzerinde durulması kadar önemlidir. Ama bu alanda takım oyunu oynayabilecek ve farklı mesleklerden gelen insanların sayısı, ülkemizde, kendi meslek dallarında bir elin parmaklarını aşmamaktadır.
Yine önemli noktalardan biri, iş sağlığı güvenliği ekibinin, yararlanabileceği araç-gereç desteğidir. Özellikle meslek hastalıklarının önlenmesi ve erken tanısı açısından önemli olan bir takım çevresel ve biyolojik ölçüm araçları bulunmadan, işyeri hekiminin de endüstri hijyenistinin de görevini gereğince yapmasına olanak yoktur. Ohalde bu donanım, “iş hekimliğinin yapılabildiği sürenin hesaplanması” yönünden önemlidir.
Bu alandaki gereklilikleri yaşama geçirmeye karar veren bir işyeri için, şunlar önemlidir: Yapılabilirlik, insangücü sınırlılıklarını aşmak, sürdürülebilirlik.
Bütün bu sorunları aşabilmenin tek yolu, bütünleşerek büyümeden geçmektedir. Tek bir işyerinin aşamayacağı, iş sağlığı güvenliği sorunları, bir çok işyerinin, belirli bir “hizmeti” elde etmek ya da üretmek amacıyla birleşmesiyle aşılabilir. Burada, “imece” geleneği yine kendisini belli etmektedir.
1982-1999 yılları arasında Ankara, İstanbul, İzmir ve Denizli’de 7 merkezden elde ettiğimiz deneyimler, gönüllülük, çok-bilimlilik ve ekip çalışması temelinde, küçük ve orta ölçekli işyerlerinin tek bir hizmet (sağlık, güvenlik) odağı çevresinde örgütlenerek bu gereksinmelerini karşılayabileceklerini göstermiştir3.
İvedilikle yaşam şunu dayatmaktadır: Bazı holdinglerin kullandığı, “ellliden fazla işçi çalıştıran işyerleri için grup işyeri hekimliği” olanağının, sanayi sitelerinde de kullanılması ve hizmetin “iş hekimliğinin yapılabildiği süre”yi daha etkin kullanacak biçimde geliştirilmesi.
Bu örgütlenmeler, tıpkı ülke genelindeki benzerlerinde olduğu gibi, koruyucu hekimliğin ayrılmaz bir tamamlayıcısı olan “ilk yardım”, “erken tanı”, “ilk basamak sağlık hizmetleri”ni ve “eğitim çalışmalarını” da kapsamaktadır. Bu yönüyle de, SSK tarafından sunulması gereken ve 2 günden daha az işgöremezlik yapan olguları da ele alarak çözmektedirler. Gerek daha önceden gerçekleştirilmiş olan bilimsel araştırmalar ve gerekse bizim sağlık hizmet verilerimiz, hastalık yakınması ile başvuran işçilerin % 96-98’inin bu aşamada sorunlarını çözebildiğini ortaya koymaktadır. Bu büyük bir nimettir.
İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik, “grup iş hekimliği” konusunda yol göstermektedir. “Elliden az işçi çalıştıran işyerleri ortak sağlık birimi kurabilir” derken, elli ve daha çok işçi çalıştıranlara hizmet birlikteliklerini (eylem birliği) yasaklamamıştır. Nitekim, bazı holdinglerin, kendilerine bağlı işyerlerinin sağlık hizmetlerini “tek bir çatı” altında toplaması da bu görüşü doğrulamaktadır.4
Bizim önerdiğimiz, komşuluk ve imece geleneklerinden güç alan, “grup”laşarak yararlanma modelinde, tam-süre çalışan bir “iş sağlığı güvenliği ekibi”ne ve teknik araç-gereç parkına kavuşulabilmektedir. Mesleksel doyum-gelişim olanakları ve yoğun iş temposu, bu sistemin sürdürülebilirliğinin de en önemli kanıtıdır.
Bu modelde, özellikle sanayi sitelerinde, birden fazla işyerinin biraraya gelerek kurduğu “ortak sağlık-güvenlik birimleri”nde, “grup iş hekimliği” hizmeti verilecektir. Diğer bir deyimle, gruplaşan işyerleri, çok-bilimli hizmeti üretecek bir odak ile anlaşacak ya da böyle bir odak ortaya çıkaracaklardır.
İşverenlerin grup çalışması sonucu kendi aralarında bir sağlık hizmet odağı oluşturmaları, yalnızca “günübirlik” ve “sınırlı” bir sağlık yaklaşımı hizmete egemen olacaktır. Toplumda egemen olan “başı sıkıştığında sağlığı hatırlama ve ondan yararlanma” yaklaşımı, bu hizmete de egemen olacaktır. Tersine kendilerinin dışında ve “çok-bilimli sağlık hizmeti üretecek bir odağından” yararlanmanın bir getirisi vardır. Bu da sağlık alanındaki bilimsel bilgi ve deneyim birikiminden yararlanabilmektedir. Geçmişteki hataları yinelememek ve iyi-daha iyiyi ayırabilmektir.
Bugün için bu bir düş değil; örneklerinin çoğaltılması beklenen bir olgudur. Fişek Enstitüsü’nün Ankara’da Ostim ve Sincan Organize Sanayi Bölgeleri ile İstanbul’da Yenibosna Küçük Sanayi Sitesi’nde yıllardır yürüttüğü çalışmalar buna bir örnektir. Pendik Oto Sanatkarları Sitesi’nde işverenlerin böylesi bir modeli başlatma ve Fişek Enstitüsü ile işbirliği içine girme konusunda, yıllar öncesinden başlayan isteklilikleri ve yeniliklere olan duyarlılıkları bunun uygun katalizör kurumlar bulunduğunda ya da oluşturulduğunda hızla gerçekleşebileceğini ortaya koymaktadır.
Bir ulusun, çağın dayatmaları ve gereksinmeleri ile kendi gelenekleri kaynaştırabilmesi, kimliğini geliştirebilmesi bakımından da çok önemlidir. Atasözleri ya da mizah geleneği ile kurulacak köprüler, insanların düşünce planında da gelişmesi ve olgunlaşması için çok yardımcıdır. İthal malı “komşuluğu bitirici”, “yalnızlaştırıcı”, “çaresizlik aşılayan”, “yorgunluğu abartan” fikirlerin yerine, “dayanışmaya ağırlık veren”, “mücadelecilik ve dinamizm aşılayan” örnek eylemlere gereksinmemiz var.
Fişek Enstütüsü’nün “gülümseyen söylem” olarak nitelediği, katılımı ve umudu öne çıkaran yaklaşımın ilgi görmesi ve eylemleri kalabalıklaştırmasının ardında da yine bu “ulusal kimlik” ve “gelenek” vardır. 1996 yılında Habitat II Konferansı’nın en iyi uygulamalar sergisine seçildiğimizde, hazırladığımız tanıtım broşürümüzde de şu başlığı atmıştık: “Ulusal Kimlik ve Uluslararası Dayanışma İçin Bir Model – Bir Toplum Örgütü Düşü”.
Geleneğimizde kalemiyle, söylemiyle, şarkı-türküsüyle ve fıkralarıyla, dimdik ayakta duran, verilen bir toplumsal savaşımı belgeleyen ve hala “yaşayan” örnekler vardır. Onları belleğimizin ön sıralarına çıkaralım ve örnek eylemleri çoğaltalım.
1Sosyal Sigortalar Kurumu 1997 Faaliyet Raporu, SSK Gn.Md. Yayın No.606 Ankara.
2Fişek A.Gürhan : “Hizmetin Etkinleştirilmesinde Yeni İki Kavram: İş Hekimliğinin Yapılabildiği Süre ve Grup İş Hekimliği – Çalışma Ortamı Dergisi, Kasım Aralık 1997 Sayı: 35-36.
3Fişek A.Gürhan : “Küçük Sanayi Sitelerinde İş Sağlığı Güvenliği Birimi: Fişek Modeli” – Çalışma Ortamı Dergisi, Eylül Ekim 1995 Sayı.22
4Taşyürek Mustafa : “Küçük, Orta Büyüklükteki İşletmeler ile Büyük Ölçekli Kuruluşları Kapsayan İşyeri Ortak Sağlık Birimi” – Çalışma Ortamı Dergisi, Temmuz Ağustos 1998 Sayı : 39.