I- GENEL PROFİL
Eğitim sektörü, ana okulundan yüksek lisans öğrencilerine kadar birçok farklı yaş grubundan insana hizmet verilen büyük sektörlerden biridir. Eğitim sadece sınıflarda öğretmenlerin anlattığı derslerle sınırlı değildir. Fen bilimleri konusunda laboratuar eğitimleri, sanat ve dans konusunda stüdyo eğitimleri, spor ve jimnastik konusunda salon eğitimleri bulunmaktadır. İnsanlar hayatlarının en az bir döneminde öğretmenliğe karşı büyük bir ilgi duyarlar. Öğretmenler, birçok değişik akademik alandan gelmektedirler. Mesleki yaşantılarının ilerleyen dönemlerinde yöneticilik görevlerinde daha çok bulunurlar.
Eğitim denilince artık akla sadece bir sınıf ve içindeki öğrencilere ders analatan bir öğretmen gelmemektedir. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimi elbette hala aynı yöntemle devam etmektedir ancak son zamanlarda birçok farklı eğitim yöntemleri de ortaya çıkmıştır. Yaşam Boyu Eğitim(YBE) denen olgu, insanların her yaşta öğrenmeye devam edebilecekleri gerçeğini göstermektedir. Mahalli idarelerin açtığı el işi, yemek, okuma-yazma ve meslek edindirme kursları farklı yaş grubuna mensup pekçok insanı bir araya getirebilmektedir. Aynı şekilde çalışmaya başladıktan sonra kurum içi eğitim de çok önemlidir. Bu yolla çalışanlara yatırım yapılmakta, kazanma güçleri arttırılmakta ve en önemlisi verimlilikleri yükseltilmektedir.
Son zamanlarda gelişmiş ve zengin bazı avrupa ülkelerinde öğrencilerle birlikte bazı derslere ana-babalar da dahil edilmektedir. Bu yolla çocukların okul dışındaki yaşamında onlara yol gösteren ve okul harcamalarını karşılayan aileler, sistemde daha fazla içerilmekte ve sistem daha şeffaf hale gelmektedir.
Eğitim bir toplumun serpilmesi, gelişmesi ve uygarlaşmasında en önemli rolü oynayan faktördür. Bu nedenledir ki, her ne yolla olursa olsun kendini eğiten ve buna yatırım yapan toplumlar dünya ölçeğinde en çok söze sahip olan toplumlardır. Bu bilinçle artık bugün dünyanın hemen her yerinde eğitime yapılan yatırım artmakta ve bu nedenle eğitim kadrosu giderek büyümektedir.
Mesleki eğitim de sektörün en önemli alanlarından biridir. Özellikle gelişmiş batılı ülkelerde istihdam edilebilmeyi kolaylaştırdığı için bu alana yapılan yatırım oldukça büyüktür. Mesleki eğitimin geçmişi oldukça eskilere dayanır. Bazı işlerde çıraklık sistemi Roma İmparatorluğu zamanından beri hep var olmuştur. Ayakkabıcılık, marangozluk, taş yontuculuğu, nalbantlık, demir ve cam ustalığı gibi işler usta-çırak sistemi ile devamlılığını sürüdürmüştür. Çıraklık enformel(yazılı bir kontrata bağlı olmayan) şekilde bir gencin zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışması ve emeğinin karşılığında iş öğrenmesi ve karnını doyuracak kadar da para kazanmasıdır. Formel olarak ise çıraklık, bir ustanın yanında kurumsal bir şekilde eğitim alarak bir zanaati öğrenmek ve karşılığında emeğini sunmaktır. Bunun sonunda eğer zanaat tam olarak öğrenilmişse, meslek odası, lonca teşkilatı ya da sendika tarafından onaylanan bir sertifika verilir. Bazı ülkelerde çıraklık eğitimi işveren örgütleri ve sendikalar tarafından yürütülür ve çıraklık eğitimi hem sınıflarda ders olarak hem de iş başında eğitim ile sürdürülür.
Günümüzde ilerleyen teknoloji ile birlikte laboratuarlarda teknisyenlere, mekanikçilere, makinistlere, kozmetolojistlere, aşçılara, fabrikalarda nitelikli işgücüne olan gereksinme giderek artmıştır. Bu teknik işlerin öğretimi normal liselerde, mesleki eğitim kurumlarında,meslek yüksek okullarında, politeknik okullarda ve üniversitelerde yapılmaktadır.
Bu eğitim programlarında hem öğretmenler hem de öğrenciler eğitimi verilen işe göre bazı kimyasal, fiziksel ve mekanik tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Pekçok eğitim programında endüstri tarafından bağışlanan eski makinalar kullanıldığı için ortaya ciddi tehlikeler çıkabilmektedir. Makinalar, modern güvenlik sistemleri, koruma aparatları ve anında makinanın durmasını sağlayan mekanizmalardan yoksundur. Ayrıca işi öğreten öğretmenler de çoğunlukla tehlikelerin ne olduğunun tam farkında değildirler.
Çıraklara, genellikle işyerlerindeki en tehlikeli ve pis işler yaptırılır. Bu işleri yaptırabilmek için en ucuz işgücü olarak görülmektedirler. Bunun yanında işverenler genelde yapılan işin tehlikeleri hakkında iyi bilgiye de sahip değildirler. Genellikle çırakların yaşlarının küçük olması, yaşamsal tehlikeleri algılamalarını güçleştirmekdir. Bu nedenle yapılan eğitim programları çırakların yaşlarına, karşılaşmaları olası olan tehlikelere ve içinde bulundukları duruma göre tasarlanmalıdır.
II- SAĞLIK SORUNLARI VE HASTALIKLAR
Öğretmenlik, uzun yıllar boyunca tehlikelere sunuk(maruz) kalınan bir iş olarak görülmemiştir. Ancak şimdilerde yapılan bazı çalışmaların ışığında öğretmenlerin de, fiziksel, biyolojik ve kimyasal bazı tehlikelerle karşı karşıya olduğu anlaşılmaktadır.
Kapalı alan hava kirliliği(Indoor Air Pollution), akut hastalıkların nedenini oluşturmaktadır. Bu kirliliğin ve tehlikenin en önemli nedeni ısıtma, havalandırma ve iklimlendirmenin iyi olmamasıdır. Bununla birlikte bu sistemlerin kirlenmesi, tozlanması, bakteriler ve virüsler gibi insanı hasta eden mikro-organizmaların yaşamasına uygun ortam hazırlamakta ve solunum yolları hastalıklarına neden olmaktadır. Örneğin çatıdan akan sızıntının durdurulmaması binanın duvarlarında ya da ahşap materyallerin üstünde küflerin ve mantarların oluşmasına neden olur ve bunların havalandırma sistemine bulaşması bazı ciddi solunum yolu hastalıklarına yol açar. Bunların arasında üst solunum yolları enfeksiyonları(ÜSYE)*, zatürre*, astım* ve alerjik rinit* vardır.
Mesleki eğitim veren öğretmenlerin karşılaşabilecekleri bazı tehlikeler önceki bölümlerde anlatılmıştı. Bununla birlikte kimya öğretmenleri formaldehit, asitler, bazlar ve bazı tehlikeli gazlarla çalışmaktadır. Sanat öğretmenleri ise atölyelerde boyalar, çözücüler, pigmentlerle, kimyasallarla ve plastiklerle çalışmaktadırlar. Endüstride çalışırken bunların kullanımı konusunda uyulması gereken kurallar ve yönergeler vardır ve bunlar yasal yaptırımlarla desteklenmiştir. Ne var ki, öğretmenler için bu maddeleri sınıflarda kullanırken böyle bir kurallar bütünü yoktur.
Bazı okulların ortamlarında kansere* neden olduğu bilinen asbestos, Elektro manyetik alan(Elektro Magnetik Field), kurşun, pestisit, radon gibi tehlikeler bulunmaktadır. Asbestos, özellikle binaların bakım, onarım işleriyle ilgilenen hizmetliler için bazı riskler oluşturmaktadır.
Okulların bir kısmı yüksek voltajlı güç iletim hatlarının yakınına inşa edildiği için elektro manyetik alandan(EMF) etkilenmektedir. EMF’ye sunuk kalmanın lösemi*, meme kanserine* ve beyin tümörüne* neden olduğu düşünülmektedir.
Pestisitler okullarda böceklerin ve haşerelerin üremelerini engellemek için yoğun olarak kulanılabilir. Pestisitlere sunuk kalmanın kansere* neden olduğu düşünülmektedir. Bu riski ortadan kaldırmak için pestisit kullanımı son derece dikkatli yapılmalı ve insan sağlığı ön planda tutulmalıdır.
Öğretmenler, oldukça stresli bir işe sahiptir. Hergün okullarda genç insanlarla ve çocuklarla ilgilenmektedirler. Bir taraftan yeni bilgileri öğrencilere öğretmeye çalışırken diğer taraftan da öğrencilerin düzen ve disiplinini sağlamak zorunda olmaları sırtlarına ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Bu nedenle öğretmenler arasında strese bağlı yorgunluk, baş ağrıları ve işe devamsızlık sıkça görülebilir.
*
Burun iç yüzeyi mukoza diye de bilinen bir tabaka ile döşelidir. Bu mukoza üzerinde burundan geçen solunum havasının filtre edilmesi ve nemlendirilmesi görevini üstlenmiş hücreler vardır. Ancak bu hücreler solunum havası ve dış ortamla çok yakın ilişkileri nedeniyle allerjenlerle sık olarak karşılaşmakta ve duyarlı hale gelmektedir. Bu duyarlılaşma normal burun mukozasını değişime uğratır. Bu değişimler sonrası allerjik nezle veya allerjik rinit denilen bir tablo ortaya çıkar. Bu tabloda burun kaşıntısı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırık, gözlerde kaşıntı ve sulanma gibi belirtiler gözlenir. Ayrıca bu belirtilere eşlik eden yeni bazı hastalıkların görülmesine de neden olurlar.
Astım, solunum yollarının ataklar halinde gelen tıkanmaları ile kendini gösteren kronik bir hastalığıdır. Astımda solunum yollarının şişmesi ve tıkaçların oluşması sonucu havanın akciğerlere girip çıkması engellenir. Hastalar ataklar arasında kendilerini iyi hissederler. Ataklar sırasında öksürük, göğüste sıkışma hissi, solunumda hızlanma, hırıltı ve nefes darlığı olur. Astımlı hastalar çevredeki birçok maddeye astımlı olmayanlara göre daha duyarlıdır. Bu uyarılar hastalarda hırıltı ve öksürüğe yol açar.
Beyin tümörü, beyin içinde veya yüzeyindeki kitlelerdir. Hücreler kontrolsüz bir şekilde bölündüklerinde kanser ortaya çıkar. Sinir sistemi kökenli beyin tümörlerine glioma denir. Gliomalar beynin glia adlı hücrelerinden köken alır.Beyin tümörleri selim veya habis olabilir. Selim (iyi huylu) tümörler yavaş ilerler ve etrafa yayılım göstermezler. Ancak sınırlı bir boşlukta büyüyen bir selim beyin tümörü bile beyine baskı yaparak hayati tehlike kaynağı olabilir. Habis (kötü huylu) beyin tümörleri ise hızlı ilerleyip çevre dokulara yayılma eğiliminde olur.
Kanser, Latincede yengeç anlamına gelen “crab” sözcüğünden türetilmiştir. Yunanlı hekim Hipokrat, hastalığın başladığı bölgeden diğer organlara yayılmasını gözlemleyerek bu tanımlamayı yapmıştır. Kanser vücuttaki bir hücre grubunun farklılaşarak, aşırı ve kontrolsüz şekilde çoğalması sonucu meydana gelmektedir. Normalde hücrelerin büyümesi ve çoğalması bir düzen içerisinde olmaktadır. Buna paralel olarak doku ve organlar da görevlerini normal olarak yapabilmektedirler. Ancak bu hücreler anormal şekil ve hızda büyümeye ve çoğalmaya başlarlarsa, tümör adı verilen kitle oluşumuna yol açarlar. Bu anormal hücrelerin köken aldığı organa göre hastalık adlandırılır(akciğer kanseri, meme kanseri, prostat kanseri vs.). Kanserler, iyi huylu ve kötü huylu olarak adlandırılırlar. Kötü huylu olanlar yayılma eğilimi yüksek olanlardır. Kanser hücrelerinin bütün vücuda yayılmasına metastaz adı verilir.
Lösemi, (kan kanseri) ya da ilik kanseri olarak da bilinen bir hastalıktır. Kemik iliğinde kan yapımından sorumlu hücrelerin kanserleşmeleri sonucunda gelişir ve aslında tek bir hastalık değildir; çok değişik tipleri vardır. Kanserleşen ilik hücreleri sağlıklı kan üretmedikleri gibi, iliği istila etmek suretiyle sağlıklı kan üretebilecek hücrelere de yer bırakmazlar.
Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.
Üst solunum yolu enfeksiyonu; burun ve boğazın viral enfeksiyonudur. Soğuk algınlığı virüsleri, bir insandan diğerine el teması, öksürük ve nezle ile geçmektedir. Soğuk algınlığına neden olan 200’den fazla virüs olduğu için sağlıklı çocukların çoğu yılda en az 6 kez hastalanmaktadır.
Zatürre olarak da bilinen pnömoni, akciğerlerin iltihaplanmasıdır. Zatürrenin ilk sıradaki nedeni, pnömokok (Streptococcus pneumoniae) adı verilen yuvarlak şekilli bakterilerdir. Virüslerin neden olduğu zatürre ise genellikle daha hafiftir ve evde tedavi edilebilir. Bakteriyel pnömoniler daha ağır seyirli olup genellikle soğukalgınlığı nedeniyle ortaya çıkarlar. Pnömoni akciğerin tek bir lobu ile sınırlı ise lober pnömoni, bronşlardan başlayarak akciğerin başka bölümlerine yayılmışsa bronkopnömoni olarak adlandırılır.