İşyerlerinde sağlık ve güvenlik hizmetleri, işyerinin kuruluş aşamasından başlayan ve kapanmasından sonra da devam eden bir hizmettir.
Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının sağlanması bunun bir bölümüdür. İşyerinin çatısının altındaki herkesin (ziyaretçiler de içinde), sağlık-güvenlik tehlikelerine karşı korunmuş olması gerekmektedir. Bunu sağlayabilmek için, *İşyerini kurma-düşüncesi henüz bir tasarı halindeyken, sağlık-güvenlik ekibi ile temasa geçilmelidirler. çünkü bu aşamada birlikte oluşturulacak önlemlerle, yolun yarıdan fazlası geçilir. *Daha sonra işletmeye geçerken yine sağlık-güvenlik ekibinin, özellikle çalışma yönteminin oturtulması yönünden çok büyük önemi vardır. *Bunu izleyen aşama ise, işleyen bir sistemin sürekli kontrolu ve geliştirilmesidir. üretim akışındaki her değişiklik, planda gerçekleştirilen her köklü düzenlenme bu sürecin yeni baştan başlatılmasını zorunlu kılar.
İşte bu mantık, bizim iş sağlığı güvenliği tüzemizde, “kurma izni-işletme belgesi” kavramıyla işverene bir yükümlülük olarak getirilmiştir. Benzer mantıkla, Sağlık Bakanlığı, “Yerleşim raporu, tesis izni, açılma belgesi” ; Belediyeler “küşat izni” ; çevre Bakanlığı “çevre etki değerlendirmesi raporu” aramaktadırlar.
üretim sürecinde hiçbir değişiklik olmasa da, işverenin “mesleksel sağlık ve güvenlik alanındaki bilimsel-teknik gelişmeleri izleyerek kendi işyerine uyanları almak ve uyarlamak yükümlülüğü” vardır. Bunu da, binbir işinin arasında tek başına yapması olanaksızdır. Konunun uzmanı geniş bir uzman topluluğuna gereksinme vardır. *İşyeri kapansa bile işveren yükümlülükleri bitmez. çünkü çalıştırdığı işçilerin, yıllar sonra yakalanabilecekleri meslek hastalıkları geri dönük bir soruşturma-koğuşturma konusudur. Buna, geçirilmiş iş kazalarıyla meslek hastalıkları konusunda sonradan açılacak davaları da eklemek gerek.
Bütün bu aşamalardan da işyerinin alnının akıyla geçebilmesi için bir takım oyununa gerek vardır. Kimya mühendisinden fizik mühendisine, elektrik mühendisine; iş hekiminden, işyeri hekimine, hemşiresine; psikologdan sosyal bilimciye, eğitimciye; işçi(ve/veya sendika) temsilcisinden, işveren vekiline kadar çok geniş bir ekibin birlikte yürüttüğü bir dayanışmayla, sağlıklı – güvenli çalışma ortamları oluşturulup sürdürülebilir. Hiç kuşkusuz bütün bu sistemin işleyişini denetleyecek “kamu denetçileri” ve “işçi/işveren sendikaları”nın rolü çok önemlidir (Bu da ILO’nun 3’lü yapı olarak tanımladığı bir başka takım oyunudur).
Bütün bu takım oyunlarından, çağdaş gelişmelerden (nimetlerden) küçük ve orta ölçekli işyerleri ile onların işçileri nasıl yararlanacak?
ülkemizde, işyerlerinin %99’unu ve çalıştırılan işçilerin %70’ini barındıran küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) ne parasal olanaklar yönünden, ne de ülkemizin insangücü potansiyeli açısında böyle bir ekibi tam zamanlı olarak istihdam etmeleri olanaklıdır. Zaten buna gerek de yoktur.
Burada konulması gereken hedef, sürekli ve düzenli kullanım için KOBİ’lere yönelik, “mesleksel sağlık-güvenlik hizmeti”nin örgütlenmesidir. Grup “işyeri hekimliği + işgüvenliği + sosyal” hizmeti öngören Fişek Modeli, bu örgütlenme girişimlerine ilk örnektir (1982-1997).
Ankara’da Ostim Sanayi + Sincan Organize Sanayi’de ve İstanbul’da Yenibosna’da yaklaşık 80’er küçük işyerini kapsayan bu denemede kapsam genişledikçe, hizmetin çeşitliliğini arttırma olanağı ve bölgedeki sosyal etkinliklere katılımlar (çıraklık Eğitim Merkezi’nde ücretsiz okul sağlığı çalışmaları, okul-aile birliklerine katılma, ücretsiz sünnet kampanyaları) da artmaktadır.
Takım oyunundan yararlanan grubun nicel gelişimi, aynı zamanda hizmetin nitel gelişimini de getirmektedir.
Vardığımız bu sonuç, yalnızca kuramsal bir çıktı değil, uygulamanın da bir zorlamasıdır. Ama varılan nokta, bir takım tabuları da zorlamaktadır. Bu tabulardan birincisi, geçmişte tek başına bir sürü işyerinin hekimliğini üstlenip, kadroları işgal edip (ücretini alıp), hizmet sunmayan hekimlere oluşan tepkidir. Acaba “KOBİ’lere dönük grup işyeri hekimliği uygulaması böyle bir çarpık uygulamanın yeniden hortlamasına yol açar mı?”
Tabulardan ikincisi, “50’den çok işçi çalıştıran işyerlerinin işyeri hekimi tutma yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. Bu yükümlülük her işyeri için ayrı ayrı algılandığı ve 50’den çok işçi çalıştıran her işyeri tek tek hekim tutmaya zorlandığında: Zorunluluk, “adaletsizlik + yoksunluk + gönülsüzlük” getirmektedir.
“Grup İşyeri Hekimliği Uygulaması”ndan yararlanan küçük işyerleri ile yararlanamayan orta ölçekli işyerleri arasında, hizmet yönünden adaletsizlik doğmaktadır. Gönüllü olarak işyeri hekimliği uygulamasının içine giren, hizmet aldığı takımı iş güvenliği ve sosyal boyutları ile geliştirebilen bir “grup” işyeri, insangücünden tam zamanlı olarak yararlanma olanağını bulmakta; hatta ekip çalışma süresi, vardiya veya fazla mesaiye bağlı olarak uzatılabilmektedir. Buna karşın, tek başına işyeri hekimi tutmaya zorlanan (ama sağlık personeli tutmaya zorlanmayan) 60 işçi çalıştıran bir orta ölçekli işletme, “meslek sağlık” hizmetinden ayda 15 saat (2 tam gün) yararlanabilecektir. Demekki ortada bir de yoksunluk vardır. “Grup”a katılabilseydi; 24 tam gün + iş güvenliği + sosyal hizmetlerden yararlanabilecekti. Bu adaletsizliğin ve yoksunluğun kökünde, işyeri hekimi tutma zorunluluğunu “tek” başına yerine getirme dayatması yatmaktadır. Bu yoksunluğa bir de, yaygın işyeri hekimi gereksinmesinin zorunlu sonucu olan, iş hekimliği alanındaki yetkinliği sınırlı -kısa süreli sertifika programları ile yetiştirilmiş- hekimlerle çalışmak zorunda kalmanın getirdiği hizmet kalitesindeki yetersizliği de eklemek gerekir.
Bütün bunlar, işverenlerde ve işçilerde, işyeri hekimliğine karşı bir gönülsüzlüğü ya da hizmeti tedavi hizmeti (ilaç yazdırma) gibi kısır bir çembere hapsetme eğilimini beslemektedir.
O zaman 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerine de “ortak (grup) işyeri hekimliği hizmetleri”nden yararlanabilme olanağı sağlanmalıdır. O zaman karşımıza bir başka soru çıkmaktadır. Ortak (grup) işyeri sağlık birimine katılabilmede, işyeri büyüklüğünün sınırı ne olacak? Ortak sağlık birimine katılan işyerlerinin sayısı nasıl sınırlanacak?
İlk gözönünde tutulması gereken ölçüt, işçi başına 15 dakika süre ayrılmasını öngören, “İşyeri Hekimlerinin çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik” maddesidir. Bu madde, bir işyeri hekiminin tam zamanlı olarak 1000 işçilik bir işyerine bakabilmesini, bunun üstüne çıkan sayılarda ikinci bir hekim tutma yükümlülüğü vardır.
önerimiz, ortak sağlık birimlerini, tek hekimli yapılar olarak görmek yerine, çok hekimli yapılar olarak görmektir. Demekki, grup işyeri hekimliği hizmetinden yararlanmak isteyen işyerlerinde çalışan işçi sayılarının toplamı 1000’ı aştıktan sonra tam süre çalışan ikinci hekimle anlaşma zorunluluğu doğmaktadır.
Kural koyarken her şeyden önce dikkat edilmesi gereken nokta, ana kuralların ötesindeki zorlayıcılıklarla çeşitliliği, girişimciliği ve gelişimi öldürmemek gerektiğidir. Bir başka önemli nokta da, başlangıçta yönlendirici olarak kullanılan zorunluluklar, en kısa zamanda gönüllülükle yer değiştirmelidir. Küçük-orta ölçekli işletmelere sağlık hizmeti sunumu ile büyük ölçekli işletmelerde yürütülen hizmetler arasındaki farkı tartışmayı sürdüreceğiz.
Tüm işçilerin “sağlıklı ve güvenli ortamlarda çalışma hakkı”nı sağlayabilmek için ivedilikle alınması gereken önlemler şunlardır :
1. İşyeri hekimi tutma yükümlülüğüne ek olarak iş güvenliği uzmanı bulundurma yükümlülüğü de getirilmelidir.
2. İşyeri hekimi + iş güvenliği uzmanı tutma yükümlülüğü için, işyeri büyüklüklerine göre hiç bir sınırlama konulmamalıdır.
3. “Grup (ortak) işyeri sağlık-güvenlik-sosyal birimleri” desteklenmelidir.
4. Ortak sağlık birimlerine katılımda, işyeri büyüklüklerine dayanan sınırlamalar azaltılmalıdır.
5. Bu birimlere destek hizmeti sunan yapıların da gelişmesi özendirilmelidir.
6. Bu yapı bir yandan özendirirken, bir yandan da hizmet kalitesinin yükseltilmesini hedefleyen kurallar geliştirilmelidir.