"İlk"i yapmak , "herkes"e ulaşmak zordur.
Ama en zoru "herkes"in, davranışlarını değiştirmesi gerektiği gerçeğini yakalamasıdır.
Haliç’in kıyısında… Osmanlı’dan kalma tarihsel dekorun içinde, irili ufaklı 200 küçük işyerine bedel bir büyüklükte bir işyeri. Büyük ölçekli işletme olması ona, işçilerinin sendikalı olması gibi bir şans getirirken; bu kadar kalabalık işçiye hizmet götürmede de zorluklar getirmekte.
Bu zor sorunlardan birini aşmak üzere sendika yöneticileriyle birlikte bu işyerindeyiz. 12 kez yinelenecek toplantılarda, tüm işçilerin “iş sağlığı güvenliği kavramı ve kişisel koruyucular” konusunda eğitimden geçirilmesi tasarlanıyor. Bu çapta bir eğitim çalışması, hem de iş saati içerisinde ilk kez bu işkolunda gerçekleştiriliyor. Fişek Enstitüsü’nün eğitimcileri, tüm işçileri kavrayan bir eğitimi bir de lastik işkolunda bir işyerinde yaşadıklarını anımsıyorlar.
Yasayla öngörülmüş olmasına karşın, işveren, bugüne değin işçilerini iş sağlığı güvenliği eğitiminden geçirmemiş. Bunu işçilerin eğitim sırasındaki katkıları da olumluyor. Ne yazıkki, yasa koyucu, çalışan “insan” için hak olarak belirlediklerine, büyük bir iyi niyetle, işverenlerin uyacağını sanmış. Denetim mekanizması da koymuş olmasına karşın, isteyen güçsüz, denetim cılız…
“İş sağlığı güvenliği kavramı”, öncelikle çok bilimliliği içeriyor. Toplantıda, iş emniyet sorumlusuyla tanışıyoruz; ama işyeri hekimi yok. İşyerinde kurulu sistem, ilk bakışta ekip çalışmasının eksikliğini ele veriyor. Her şeyden önce, “sağlık ve güvenliği” her işçinin kendi sorunu yapmak gerek. Bunun için de düşündürmeye başlamak gerek. Sistemde egemen olan, “tazmin” etmenin yerine, “koruma”yı “önleme”yi koymalı. Bunun için de her şeyden önce, insanlara hangi noktada ısrarlı olacakları anlatılmalı…
“Kişisel koruyucular”… Çalışma ortamı incelendiğinde, mesleksel tehlikelere karşı alınması gereken önlemlerin, üç grupta toplanabileceği görülüyor: Kaynakta, ortamda, hedefte. Her şeyden önce gazı, tozu, gürültüyü kaynağında önlemeli. Nereden çıkıyorsa, orada kalsın… Ortama yayılmazsa, tehlike de çıkmıyor. Ama ortama yayılırsa, kişiye ulaşmasını önlemek gerek.. İster genel havalandırma, ister kaynak paravanı, ister ses emici panolar… Tehlikenin yolu kesilmeli… Eğer bu da başarılamaz veya yetersiz kalırsa, o zaman, tehlikenin hedefi olan kişide önlem almak gerekiyor.
Tehlike ile yüzyüze işçilerin sürekli yer değiştirmesinden başlayarak, işbaşı eğitimine kadar tam 6 madde var, hedefte alınacak önlem olarak… Kişisel koruyucular da bunlardan biri…
Eğitim sırasında ortaya çıkan bir gerçek var. Önlem yelpazesinde bu kadar küçük bir yeri olan kişisel koruyucular, işyeri yaşamında o kadar geniş bir yer kaplıyor ki, inanılmaz… Yalnızca sözkonusu işyerinde değil, ülkemizdeki işyerlerinin büyük çoğunluğunda. Neden ?
Yanıtlar çeşitli.. Kimisi kolaya kaçma diyor, kimisi insana değer vermemek diyor: Doğru. Kimisi de ucuz olduğu için diyor: Yanlış. Çünkü, işveren her bir işçiye kişisel koruyucu malzeme alacak, kirlenen ya da filtresi dolanı tazeleyecek. Koruyucuların gerçekten işlevini yerine getirip getirmediğini ölçebilmek için, işçilerin genel sağlık muayenelerine ek olarak laboratuvar testleri de yaptıracak. Yetersiz kaldığı sonucu çıkıyorsa, araştırma çalışmaları ya da eğitim çalışmaları ile kendi eksiğini kapatacak… Bunların tümü hatırı sayılır bir harcama ve onyıllar boyu yineleyeceksin. Neresi ucuz ?!
Bütün bunlara karşın tüm söylenenler doğru. Çünkü, işveren, gerekenlerin tümünü yapmıyor. Koruyucunun en iyisini, önlemin en gereklisini, sağlık muayenesinin “kural”lısını yapmıyor. Göstermelik çalışmalara, işçinin de hiç sesi çıkmayınca, görünürde her şey süt liman. Asıl fırtına, tehlikenin seçtiği hedeflerde: İşçinin görünür ya da görünmez yönleriyle vücudunda.
Alanın bir gerçeği var: Önlem yelpazesinde kişisel koruyucular çok geniş bir kaplıyor. Ama, ,
-
Kişisel koruyucuların kullanım oranları düşük,
-
İş güvenliği mühendisinin “reçete”si aranmıyor,
-
TSE vb standartlara uygunlukları izlenmiyor,
-
Tamamlayıcı incelemeler (odyometri, spirometri, akciğer filmi, hava ölçümleri vb) yapılmıyor,
-
Sağlık-güvenlik eğitimleri yaşama geçirilmiyor.
Eyleme bu noktadan başlamalı. Kişisel koruyucu kullanımını geçici ama ilk adımda üzerinde durulması gereken bir önlem olarak benimsemeli. Ama tüm bu sayılan kurallara uyulmalı; kullanan işçilerle yakın iletişim içinde, seçilmesi, uygulanması sağlanmalı ve adım adım “kaynakta” önlemlere yönelindiği de kanıtlanmalı. İşte o zaman kişisel koruyucu seçeneğinin maliyetinin, sanıldığı gibi düşük olmadığı anlaşılabilecek.
Toplantıdan çıkarken, katılımcılar, ya “gülme komşuna gelir başına” diye düşünüyordu; ya da “susma sustukça sıra sana gelecek” diyordu.