Çalıştırılan Çocuklar Olgusu Daha Sağlıklı Bir Çalışma Yaşamı İçin Bir Hareket Noktası mı ?!
Özellikle Büyük Sanayi Devrimi döneminde çocukların korumasızca ve insafsızca çalıştırılmış olmasını, insanlık unutamadı. Bu utancı bilincinden silemedi. Onun için, her dönemde, çalıştırılan çocuklar sorun olarak toplumun önüne geldi.
Sosyal politika tarihine baktığımızda, özellikle işçi sendikalarının eylemlerinde, parlamentoların da çıkardıkları yasalarda, çalışan çocuklara yönelik istemleri-hükümleri öne çıkardıkları görülmektedir. Bu çok doğaldır. Çünkü bir konuda en yoğun toplum desteği alınacak öge, bunun çocuklar üzerindeki zararlı etkileridir. Sözgelimi İngiltere’de, ilk sosyal politika belgesi olan “Çırakların Bedensel ve Tinsel Sağlıkları Hakkında Yasa”yı (1802) izleyen fabrika yasalarında, çocukların ve sonra da kadınların öne çıkarılması bu bakımdan anlamlıdır. Çalışma ortamlarının iyileştirilmesi, çalışma sürelerinin kısaltılması vb yalnızca çocukları değil, o ortamda çalışan yetişkinler için de kazanımlar getirmektedir.
Bugün ekonomik yönden zayıf ülkelerin, ekonomik yönden zayıf ailelerinde daha yaygın olmak üzere, çocukların çalıştırılması olgusu ile karşılaşılmaktadır. Bizim on yıl arayla (1986,1996) ülkemizde yaptığımız iki araştırmada, çocukların temel olarak üç nedenle çalışma yaşamına atıldığını ortaya koymaktadır. Bunlar,
-
Ailesinin onun ekonomik katkısına gereksinme duyması,
-
Erken yaşta, işbulma garantisi olan meslek öğrenimi,
-
Okumaktan hoşlanmama, sokaklarda boş gezmek istememe.
Bu üç neden ayrıntılı olarak irdelendiğinde, sosyal devletin yetersizlikleri ve eritilme sürecinin, çocukların çalıştırılması ile ne denli ilgili olduğu ortaya çıkar. Diğer bir deyimle, çocukların, insan olmaktan doğan haklarını kullanabilmeleri için, gereksinme duydukları toplumsal destek (=sosyal devlet etkinlikleri) geriledikçe; çocukların kendi bireysel güvencelerini sağlamak kaygısına düşmeleri ve bu yönde çırpınmaları gündeme gelmektedir.
Toplum aynı yaş diliminde yer alan çocukları arasında, kamu kaynaklarının bölüşümü konusunda fark gözetmektedir. Örgün öğrenim çizgisinde ilerleyen çocuklar, kamu kaynaklarından yararlanırken; erken yaşta çalışma yaşamına atılan çocuklar ise bu kaynaklardan yararlanmamakta, tersine üretime katılarak, bu kaynaklara katkıda bulunmaktadır. O zaman toplumun bu çocuklara bir vefa borcu vardır. Sorulması gereken soru şudur: “Toplum çalışan çocuklara olan vefa borcunu nasıl ödeyecektir?”
Çalışmalarımız, topluma bu vefa borcunu ödemek için seçeceği model konusunda seçenek üretmek doğrultusundadır. Önerimiz, toplumun, çocuklara karşı vefa borcunu öderken, çalışma ortamının geliştirilmesi, tüm çalışanlara sağlık-sosyal hizmetler ulaştırarak, yalnızca çocukların değil, yetişkinlerin de sağlığının korunması ve geliştirilmesidir.
Bu alandaki projeler gerçekleşme sürelerine göre iki kümede incelenebilir:
-
Uzun erimli olanlar: Sosyal politikaların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması yoluyla, çocukların, erken yaşta çalışma yaşamına atılmalarını gerektiren nedenlerin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Okumanın ve uzmanlaşmanın özendirilmesinden tutun da, tam istihdamın sağlanmasına; en az ücret düzeyinin insanca yaşama elverecek bir düzeye yükseltilmesinden tutun da, sağlık hizmetlerinin herkese gereksinmesi ölçüsünde ulaştırılmasına kadar bir çok toplumsal müdahaleyi içeren bir program sözkonusudur.
-
Kısa erimli olanlar: Çalışan çocukların, beklemeye tahammülü yoktur. Uzun erimli projelerin getireceği sonuçlar, 1-2 yıl içinde sonuç getiremezler. 1-2 yıl sonra da bu çocuklar, önce genç, sonra yetişkin olacaklardır. Dolayısıyla, onlara yarar sağlayacak çözümler ivedilikli eylemleri gerektirir. Onun için de “uzun erimli” arayışların hemen yanıbaşında “kısa erimli” arayışlara da hakkettiği ağırlığı tanımak gereklidir. Bunlar arasında, çalışma ortamının sağlıklı hale getirilmesine yönelik iş sağlığı güvenliği hizmetleri; çocukların sağlık durumlarını sürekli izleyen, eğitimlerle ve çeşitli sosyal programlarla onların açıklarını kapamaya çalışan eylemler sayılabilir.
Fişek Enstitüsü, iki ayda bir yayınladığı “Çalışma Ortamı” dergisiyle (Kasım 2004’te 77.sayısı yayınlanmıştır), bir yandan uzun erimli girişimler için temel oluşturmaya çalışırken; bir yandan da kısa erimli girişimlerimizden örnekler sunmaktadır. Yine dergi etkinlikleri kapsamında, yine iki ayda bir düzenlenen okur seminerleri, daha çok uzun erimli eylem programlarının tartışıldığı bir “okul”a dönüşmüştür.
Fişek Enstitüsü, 1982 yılından beri küçük sanayi sitelerinde yürütülen iş sağlığı güvenliği hizmet uygulamalarının bilgi birikimiyle ve 1992 yılından beri Uluslararası Çalışma Örgütü Çocuk Emeğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı’nın (ILO-IPEC) katkılarıyla bugün “Fişek Modeli” olarak adlandırılan bir model önerisini gündeme getirmiştir. Bu yalnızca ülkemiz için değil, aynı zamanda çocuk çalıştırılan diğer “yoksul” ülkeler için de “ilk”leri ve “özgün”lükleri içinde barındıran bir modeldir. Bu model çalışma, 1996 Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Doruğu’nda (Habitat II), En İyi Uygulamalar Sergisi’nde yeralmıştır.
Çocukların daha çok küçük işyerlerinde çalıştırıldığı yaygın bir gözlemdir. Küçük işyerlerinden 9 ve daha az işçi çalıştıranların da, SSK 2003 İstatistik Yıllığı’na göre, tüm işyerleri içerisindeki payı % 45,7’dir. Bu işyerlerinde çalıştığı belirtilen toplam sigortalı sayısı ise 1.311.458’dir (Tüm sigortalı işçilerin %23,4’ü). DİE 1994 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, sanayide çalışan çocuk sayısının 1 milyon olduğu düşünülürse, ya küçük işyerlerinde çalışanlarının %66’sının çocuk olduğunu, ya da kayıt dışı çalışmanın olağanüstü boyutlarda olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.
Yasalarımıza göre, çalışanlara yönelik iş sağlığı güvenliği hizmet örgütlenmesi için getirilen yükümlülük 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerleri içindir. Bunun altında kalan küçük işyerleri için ne işyeri hekimi tutma yükümlülüğü vardır; ne de teknik eleman. Bu küçük işyerleri, çalışma ortamlarını hangi bilgi birikimi ve teknik destekle sağlayabileceklerdir?
Öte yandan, Çıraklık ve Mesleki Eğitim Yasası’nın olanaklarından yararlanan 250.000 çalışan çocuğun, haftada bir gün kuramsal eğitim olanağına kavuştukları ÇEM’lerde, okul sağlığı örgütlenmesi bulunmamaktadır. Böylece çocuğa ulaşılabilecek önemli olanaklardan biri de kullanılamamaktadır.
Ne tek başına işyerlerine yönelik olarak kurulan bir hizmet ağı, ne de tek başına ÇEM’leri kavrayacak bir hizmet, çalışan çocukların sağlık-güvenlik sorunlarını hafifletebilir. Öyle bir model geliştirilmelidir ki, her ikisini aynı anda kavrasın ve çocukların “çalışan” olma niteliğini de gözönüne alsın.
Fişek Modeli, bir yandan ÇEM’lerde okul sağlığı örgütlenmelerini geliştirmeyi; öte yandan da küçük işyerlerine yönelik “işyeri ortak sağlık birimi (grup işyeri hekimliği)” örgütlenmesini geliştirmeyi hedeflemiştir. Sanayi sitelerinde kurulan ilk yardım-iletişim odağının (Sanayide Sağlık Merkezi), çevre ile ilişkisi Yürüyen Klinik’ler (mobil-ünit) aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Böylece, ulaşılan işyeriyle geçici olarak kenetlenen bir sağlık odası sağlanmaktadır. Bu sağlık odasında, çocukların (ve işçilerin) sağlık muayeneleri, kulak işitme düzeyi ölçümleri (odyometri), solunum fonksiyon testleri ölçümü (spirometri), tetanoz aşılarının yapılması, kan grupları belirlenmesi vb yanında, ortama yönelik gürültü ölçümleri, konfor koşullarının ve tehlike odaklarının belirlenmesi, sağlık-güvenlik eğitimleri vb hizmetleri sunulmaktadır. ÇEM’lerde sunulan hizmetlerde ise çocukların genel sağlık muayenelerinin yanında onların sosyal durumlarını ortaya koyan bilgi formundan yararlanılarak “sosyal müdahale”ler planlanabilmektedir. Sağlık dersleri ve okul-aile birliği etkinliklerinde sorumluluklar üstlenilmektedir.
Kolayca anlaşılabileceği gibi bu çalışmalar, yalnızca işyeri hekimi hizmeti ile sınırlı kalmamakta, mühendislik bilimlerinin ve sosyal bilimlerin olanaklarını da çalışan çocuklar için seferber edilmektedir. Onun için biz, bu konudaki yaklaşımımızı çok-bilimli (mültidisipliner) olarak tanımlıyoruz. Bunun yanında, çalışan kız çocuklarının, kendilerine özgü sorunlarını da ele alarak, bunun ülkemizde, kadın-erkek eşitsizliğinin ışığında değerlendirerek, çözüm yolları üretmeye çalışıyoruz.
Fişek Modelinin en önemli özelliklerinden biri olan gönüllülük, katılımcılık ve kendi kendini finanse etme ögelerinin de altının önemle çizilmesi gerekmektedir. Ülkemizde, toplumca özlenen ve beğenilen hizmetler, kalıcılıklarını korumak ve kalite düzeyini geliştirmek zorundadırlar. Bu, toplum için bir eyleme girişen her kişi ya da grubun vermesi gereken bir sözdür. Kimsenin, topluma önce umut verip sonra yaya bırakmaya hakkı yoktur.
Çalışmalarımızdaki özveri ve kararlılık; çalışan çocuklarla işçi ve işverenlerin gönüllüğü ve öneri-sahiplenmeleriyle birlikte katılımcılıkları; kurulan sistemin kendi kendini finanse etmesini sağlamaktadır. Fişek Enstitüsü’nün, 22 yıldır, işyeri ortak sağlık – güvenlik birimlerini ayakta tutabilmesinin, çocuklara ve yetişkinlere yönelik “kapsamlı” iş sağlığı güvenliği etkinliklerini başarıyla yürütebilmesinin gizi buradadır.
i Fişek A.Gürhan: Küçük Sanayi Sitelerinde İş Sağlığı Güvenliği Birimi: Fişek Modeli – Çalışma Ortamı Dergisi Eylül Ekim 1995 Sayı 22
iiSosyal Sigortalar Kurumu 1994 Faaliyet Raporu, SSK Gn.Md.lüğü Yayını No.573 Ankara s.13